Bosna Hersek savaşından bu yana 20 yıl geçmiş.Eşimin ailesindeki birçok erkeği kaybetmesinin ardından bunca zaman geçmesine rağmen,ancak bir ay önce babası ve dedesinin yeni bulunan toplu mezardan çıktığını öğrendik.İyileştirmeye çalıştığın yaranın tekrar deşilmesi gibi...Ne hissetmeli insan?
Bu haberi aldığımız sırada çocuklar da yanımızdaydı.Bazı şeyleri duydular ve kafalarında soru işaretleri oluştu.O gece yatmadan önce sorularını cevapladım.Hemen ertesi gün bilgisayarıma bu konuşmamızı kaydettim.Bugün Srebrenica katliamının yıl dönümü.Aklıma çocuklarla yaptığımız bu sohbet geldi.Yazımı olduğu gibi paylaşıyorum.
Çocuklar büyük babalarını sorduklarında onlara, savaşta öldüğünü söyledik.Çünkü bu ve benzeri konularda doğruyu
söylemek gerektiğine inanıyoruz.Bunu söylediğimizde,bilmedikleri iki yeni
kelime duymuş oldular.Savaş ve ölüm.
Önce savaşı merak ettiler.
“Savaş nedir anne?” diye sordu kızım.
“Savaş çok kötü bir şeydir.”dedim.
“Nasıl?” dedi merakla.
“Savaş kötüdür çünkü savaşta çok fazla insan ölür.”
“Peki neden savaş olur anne?”
“Ülkeler birbirlerinin topraklarına sahip olmak
istediklerinde,silahlar ve bombalarla o ülkeye saldırırlar.Yani savaş
açarlar.Silahlar ve bombalar insanları öldürür ve çok tehlikelidirler.”
“Savaş çok kötüyse neden savaş açıyorlar?”
“Savaşı kötü insanlar çıkarıyorlar.İyi insanların hiç biri
savaş çıkarmak istemezler.”,
Savaş konusunda bu cevaplar çocuklar için yeterli oldu.Bir
daha savaş hakkında soru sormadılar.Savaşın,silahların ve bombaların kötü
şeyler oldukları akıllarında kaldı.
Sıra geldi ölüm konusuna.Bu konuda sordukları sorulara cevap
vermekte zorlandım.Korkmalarını istemiyordum.Bir yandan bunun ne anlama geldiği
hakkında kafalarında çok fazla soru işareti kalmayacak şekilde cevaplar
vermeliydim.
“Büyük babam nasıl öldü anne?” diye soran kızıma,
“Silahla öldürmüşler.”
dedim.Silahların insanları öldürdüğünü önceden öğrendikleri için buna
çok büyük bir tepki vermediler.
“Keşke ölmeseydi ve ben onu görebilseydim.” diyerek dudağını büzen kızım,hayatında hiç
görmediği büyük babası için üzülmüştü.
Oğlum ise “Büyükbabam ölmesin anne!Ölmesin!” diyerek biraz
sinirlendikten hemen sonra kendince buna bir çözüm getirdi.Ellerini açarak
yukarıya doğru baktı ve “Allah’ım, lütfen büyükbabam savaşta ölmesin.Amin.”
diyerek dua etti.Anında rahatladığını gördüm.
Kızım “Nasıl ölünür anne?” diye sordu.
“İnsanların kalbi durduğu zaman ölürler.”dedim.
Kalbin ne işe yaradığını biliyordu.Kalp kanı
pompalamazsa,vücudumuzda hiç bir organımızın çalışmayacağını söyledim.
“Büyük babamın bir
mezarı var ama anne öyle değil mi?Onu nasıl koydular oraya?”sorusu geldi bu
sefer.
Konuyu dramatize etmeden,bilimsele yakın bir açıklama yapmak
istedim.
“Kalp durduktan bir süre sonra vücut kokmaya başlıyor.Nasıl
eti yemeyip dışarıda bekletirsek kokup bozuluyor,aynı öyle kötü kokuyor.O
yüzden ölen insanları toprağın içine koyarak kapatıyorlar.Üstüne de ölen
kişinin adını yazdıkları bir taş koyuyorlar.”
Bu çirkin konuyu fazla uzatmadan onu mutlu edecek bir şeyler
söylemek istedim.
“Ölen insanların ruhu nereye gider biliyor musun?”diye
sordum.
“Nereye?” diye sordu merakla.
“Allah’ın yanına giderler ve Allah’ın yanında,bu Dünya’da
olmadıkları kadar mutlu olurlar.”
Ruh ve bedenin farklı şeyler olduğunu biliyordu.Ruh ne demek
diye sorduğunda,düşüncelerinin onun ruhu olduğunu söylemiştim.Beden ise aynada
gördüğü vücudu.
”Beden ölse bile insanın ruhu yaşamaya devam
eder.”demiştim.Tabii ki nasıl olduğunu sormuştu.Ben de,düşünceleri ve
duygularının ruhuna ait olduğunu söylemiştim.Birkaç örnek vermiştim.
Allah’ı ise hep çocuklar üzerinde çok güzel izler bırakacak
şekilde anlattım.Hiçbir zaman Allah ile onları korkutmadım.Bu yüzden ölenlerin
ruhlarının Allah’ın yanına gitmesi onları mutlu etti.
Yine de bir sorunumuz vardı.Kızım büyük babasını
görememekten yakınıyordu.
İnancımdan sapmadan,onu mutlu edecek bir şeyler söylemek
istiyordum.Aklıma gelen ilk şeyi söyledim.
“Allah’ın yanına giden ruhlar diledikleri zaman Dünya’daki
sevdiklerini görebiliyorlar.Dünya’da kalan yakınları da onları görebiliyor.”
Bu cevap kızıma oldukça ilginç gelmişti.
“Ben onu nasıl görceğim?” diye sordu.
“Eğer çok istersen,onu rüyanda görebilirsin.” dedim gülümseyerek.
Yatmadan önce yaptığımız bu sohbetten hemen sonra şükredip
dua ettik.Kızım ayrıca büyük babasını rüyasında görmeyi diledi.
Sonraki gün bana, “Anne rüyamda büyük babamı ve babaannemi
gördüm.” dedi ve bana rüyasını
anlattı.Anlatırken çok mutluydu ve gülümsüyordu.
Doğru mu söylüyordu yoksa gece yaptığımız konuşmadan mı etkilenmişti
bilemiyorum ama yüzündeki gülümseme beni oldukça rahatlattı.
Yazdıklarım, benim inancım ve düşüncelerim doğrultusunda çocuklarımla
yaptığım sohbetten ibaret. Her anne-baba bu konuyu içinden geldiği gibi
çocuğuna anlatacaktır .
Bütün çocukların anne-baba sıcaklığı ve sevgisiyle büyümesi
dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder