17 Kasım 2016 Perşembe

Gökkuşağı ile toplama


        Sayılar ve işlemler görsellerle desteklendikçe çocukların aklında daha iyi yer ediyor.Resimler ve renkler bu konuda bizim en sık başvurduğumuz destekler.

Toplama işlemini kağıda tekrar tekrar yazıp çalıştırmanın yanı sıra biraz da boyama yapalım dedik.Toplamı 10 yapan sayılar için 6 renkten oluşan bir gökkuşağı çizip boyadık.


         Kağıdın altını iki parmak boyunda öne doğru katlayarak kat izi oluşturduk.Gökkuşağının altında renklerin birleştiği çizgilerden makasla kestik.

         Sayıları yazmak için başka bir kağıttan 3 parmak eninde şerit kestim.
Gökkuşağının yine en altına gelecek şekilde arkadan yapıştırdım.

         Kırmızı renge denk gelen kapakçıkların altına 0 ve 10 yazdım.
Turuncu renk kapakçıklara.1 ve 9.
Sarı: 2-8
Yeşil: 3-7
Mavi: 4-6
Mor: 5-5
Beyaz kapakçığın altına da + yazdım.
Böylece aynı renkteki sayıların toplamı 10 oldu.

          Oynarken herhangi bir kapakçığı açarak sayıyı okudu.Kaçla toplarsa 10 elde edeceğini düşünüp söyledikten sonra, aynı renkteki diğer kapakçığı açarak cevabı kontrol etti.

         Eğlenceli oyunlar dilerim.
         Sevgiyle kalın..


19 Haziran 2016 Pazar

Oğlumun Bana Verdiği Önemli Ders


Dün 5 yaşındaki oğlum "Anne ben güzel giyinmek istiyorum.Yakışıklı olmak istiyorum." dedi.Dışarı çıkma planımız yoktu.Bütün gün evde olacaktık.Özel bir gün de değildi.

Oğlumu şık giyinmekten vazgeçirmeye çalışırken bir an durdum ve yaptığım şeyi düşünmeye başladım.

"Hep dışarıya çıkarken veya özel günlerde mi şık giyinmek zorundayız?" diye sordum kendime.Sanki sırf başkaları görsün diye şık giyiniyorduk.Bu ne kadar doğruydu?Kendimizi iyi hissetmek için evdeyken de şık giyinebiliriz diye düşündüm.

Başkaları için yaşayan insanlar hep dert yanmıyorlar mıydı?
Kendine değer vermeyen insanlar hep ezilmiyor muydu?
Farkına varmadan yanlış yönlendiriyordum oğlumu.

Kendime gelip silkindim ve oğluma "Sen kendin için mi şık giyinmek istiyorsun?" diye sordum.Anlaşılmak onu mutlu etmişti."Evet!" diye haykırdı.☺

"Tabii kendin için şık giyinebilirsin.Şık giyindiğinde kendini daha mı iyi hissedeceksin?" diye sordum.

Heyecanla "Evet!" dedi yine.Duygularına tercüme olan bir cümle daha kurmuş olmam onu daha da mutlu etti.

Gömleğini, pantolonunu seçti.Papyonunu bulup çıkardı.Giyindikten sonra parfüm de istedi.Babasının parfümünden bir fıs sıktım gömleğine.

Dün yatıncaya kadar giydiği kıyafetleri bu sabah tekrar giydi.

Bundan sonra unutmamam gereken bir ders vermiş oldu oğlum bana:
Kendini iyi hissetmeni ve mutlu olmanı sağlayan şey her neyse, hiç düşünmeden hemen yap.Başkaları için değil; önce kendin için yap.😊

Sevgiler..

21 Temmuz 2015 Salı

3 Boyutlu Resmim


Kağıdın üzerine teker teker eller ve ayaklar koyularak çizilir.
Sanki bir aynaya el ve ayaklarımızı koyarak bakıyormuşuz gibi vücudun geri kalanı çizilir ve boyanır.

Kızım tek başına yaptığı bu resimde, iki adet A4 kağıdı kullanmış.Resmi bitince iki kağıdı bantlayarak birleştirdik. smile ifade simgesi

Sevgiyle kalın.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Ebeveyn Gözetiminde Ateşle Oynamak


Ailenizin yapmanızı istemediği bir şeyi gizli saklı yaptığınız oldu mu hiç?Ateşle oynamak gibi...
Çocukken bize "Yanarsın!Yaklaşma!" dediklerinde, yanmak nasıl bir duygu bilmiyorduk.An geldi, ateşe çok yaklaştık ve canımız yandı."Yanmak dedikleri şey çok acı veren bir şeymiş" kararını aldık.Deneyimledikten sonra hissettiğimiz acı, yanmakla ilgili beynimizde net bir resim oluşturdu.

Okuduğum bir kitapta yazar kendi küçüklüğünden bahsediyordu.Küçükken annesinden gizli kibritle oynarmış.Kibritleri tek tek yakarak sonuna kadar yanmalarını izlemek çok hoşuna gidiyormuş.
Bir gün oynadığı kibrit evde yangın çıkmasına sebep olmuş.

Yangın çıkmasına rağmen olaydan sonra yazarın annesinin verdiği tepki ve karar bende şaşkınlık yarattı ama bence verilebilecek en doğru tepki ve karardı.
Annesi kızmamış ve haftanın belirlediği günlerinde, belli saat aralığında oğlunun bir kutu kibriti yakarak oynamasına izin vermiş.O saatler dışında kibritle oynamamaya söz vermesini şart koşmuş.

Yazar, kibritle oynamasına izin verilen saatleri heyecanla bekliyormuş.
Zamanı geldiğinde metal tepsinin içine çıkardığı kibritleri tek tek yakarak oynarken, hemen yanındaki koltukta, elinde yangın söndürme tüpüyle oturan annesi dizisini izliyormuş. :)

"Keşke önceden izin verseymiş oynamasına." diye düşünmeden edemedim.

Çocuklarıma sıcak kahve fincanını elleterek "sıcak" kavramını deneyimlemelerine yardımcı olmuştum ama artık ateşe ilgi duymaya başladılar.

Ocağın ateşini üfleyerek ateşin hareketlerini izlemek isteyen kızıma ocağı açıp kapamayı gösterdim.Tüp açıkken,yani düğme açık konumdayken ateş sönerse ne olacağını anlattım.
Bunu anlayabilmesi için geriye çekilip ocağın düğmesini iki,üç saniye açık tuttuk.Sonradan çakmak düğmesine basarak yaktık.Gazın kısa sürede ne kadar geniş bir alana yayıldığını gördü.
Daha uzun süre açık kalırsa bütün eve yayılacak olan gaz, küçük bir kıvılcımla bir anda nasıl ateşe dönüşür hayal ettik.

Kullanılmış pasta mumları, büyük bir karton ve bir kase su çıkardık.
Mumların yere düşme ihtimaline karşın, yer olarak taş zeminli mutfağımızı seçtik.

Ellerine birer mum aldılar.Ben çakmakla mumları yaktım.
Ellerindeki mumları eğerek ateşin mumu nasıl erittiğini, damlayan sıvı mumun kartonun üzerine düşünce nasıl soğuyup sertleştiğini izlediler.
Mumu fazla eğdiklerinde ateşin ellerini yakabileceğini söyledim.Ellerini ateşin üstünde kısa süre tutarak sıcağı hissettiler.

Eğer elleri yanarsa, mumla birlikte ellerini su dolu kaba sokmalarını istedim.
Mumları suya sokarak söndürmek hoşlarına gitti.

Yanımızda su dolu bir kap yoksa ve elimiz yandıysa ne yapmamız gerektiğini konuştuk.
Ellerinde mumla en yakın lavaboya koşup çeşmeyi açıp elimizi suya sokma
 tatbikatı yaptık.

Yasaklamak mı doğru, yoksa deneyimlemesine izin vermek mi?
Ben, deneyimlemesine izin vermeyi seçtim.

Sevgiyle kalın.


17 Haziran 2015 Çarşamba

Dürüst ve Çalışkan İnsanlardan Oluşan Bir Toplum Yaratmak Mümkün


Finlandiya,  Dünya'nın örnek aldığı ve ulaşmayı dilediği bir eğitim sistemine sahip.
Sistem, dürüstlük üzerine kurulmuş.Çocuklar okula adım atmalarıyla birlikte, aynı sistemde yetişmiş en iyi öğretmenlerin yardımlarıyla, yaşlarına uygun hazırlanan muntazam bir sistemle öğrenmeye başlıyorlar.Not verme veya başarı seviyesi belirleme olmaksızın, öğrencilere konuları bilip bilmedikleri soruluyor.Bildiklerini söylerlerse geçiyorlar.Bilmediklerini söyleyen öğrencilere konular tekrar sabırla anlatılıyor.Geçme-kalma korkusu olmayan öğrenciler, bilmediklerini veya anlamadıklarını söylemekten korkmuyorlar.Korkmadıkları için dürüstçe gerçeği söylüyorlar.

Böyle bir sistemde yetişen insanların birer meslek sahibi olduklarını ve bu insanlardan bir ülke dolusu olduğunu düşünün.Yalanın olmadığı bir toplum nasıl olur sizce?

Finlandiya yıllar önce dürüst ve çalışkan insanlardan oluşan bir toplum yaratma arzusuyla yola çıkmış.Bugün baktığımızda bunu başardıklarını görebiliyoruz.Nasıl başardıklarını ve bu mücadeleye önderlik edenlerin kimler olduğunu hep merak etmiştim.Meğer bunu anlatan bir kitap varmış: 

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE

Kitabı okuduktan sonra anladım ki, en büyük hatamız yaşadığımız bozuk düzen içinde sürekli başkalarını suçluyor olmamız. Dünya'daki savaşlar, açlık, yoksulluk hep başka birilerinin suçu sanki.Kendimize "Ya ben bunun için ne yapıyorum?" diye sormuyoruz.
Oysa suçluyu aramaksızın hepimiz işimizi en iyi şekilde yapsak, çocuklarımızın aile içindeki eğitimlerinden başlayarak, başta anne babalar olarak görevimizi tam olarak yerine getirsek, öğretmenlerimiz başta olmak üzere hangi meslek grubunda olursak olalım işimizi ahlak kuralları çerçevesinde, düzgün bir şekilde yapsak, dürüstlüğümüzle çevremizdekilere örnek olsak, çalışarak sadece patronumuza değil, gelecek nesiller için üstümüze düşen görevi yaptığımızın farkına varsak, rüyalarımızdaki toplumu yaratmamızın mümkün olduğunu görebiliriz.


Kitabın arka kapağında yazdığı gibi, mükemmel bir ülke yaratabiliriz.
Beyaz Zambaklar Ülkesi'ni okurken yaşadığım heyecanı, okuyan herkesin yaşaması ve değişimin başlaması dileğiyle.

Herkesi "Beyaz Zambaklar Ülkesi" kitabını okumaya çağırarak, aynı zamanda yazdığı kitaplarla (Fi, Çi) içimizde umut ışıklarının yanmasına ve farkındalığımızın artmasına vesile olan sevgili yazar 
Azra Kohen'e teşekkürler.

Sevgiyle kalın.

16 Haziran 2015 Salı

Mangal Pasta


Mangal seven babaları için, babalar gününde sürpriz pasta hazırlamak isteyenlere fikir olsun.
Bu pastayı eşime doğum gününde yapmıştım.Hazırlarken ne yaptığımı anlamayan eşim, pastanın bitmiş halini gördüğünde şok olmuştu.Pastayı kesinceye kadar her gördüğünde kahkahalarla gülmüştü.Benim için pastayı hazırlamak, bitmiş halini izlemekten çok daha keyifliydi. :)


Çikolatadan ızgara ve yazılar

Pasta tabanını yağlı kağıt üzerine koyarak etrafını kalemle çizdim.Yağlı kağıda çizdiğim daire şeklini, mangalın ızgarasını hazırlarken kullandım.
Bitter çikolatayı benmari usulü erittim.Sıkma torbasına koyarak yağlı kağıtta ızgarayı oluşturmaya başladım.Önce daireyi , sonra birbirine paralel çizgileri oluşturdum.Izgara kısmı biter bitmek yağlı kağıdı düz bir tepsinin içinde buz dolabına koydum.
Kalan çikolata ile başka bir parça yağlı kağıda pastanın üstüne yazmak istediğim yazıları yazdım.Onu da hemen dolaba koydum. 

Pasta

Pastanın içine hazır malzemeler kullandım.İçini kendiniz nasıl arzu ederseniz öyle hazırlayabilirsiniz.
Hazır pasta tabanını şekerli su ile ıslattım.
Arasına dolgu kreması ve muz koydum.
Dışını çikolatalı krem şanti ile kapladım.

Süslemeler

Etler için narlı sucuk,yağ için de yumuşak beyaz bayram şekeri kullandım. 
Köfteler için ince kestiğim narlı sucuğun üstüne çikolatalı krem şanti sürdüm.Izgaranın izi çıkmış gibi görüntü vermek için çikolata sosu(erimiş çikolata da olur) ile çizgiler oluşturdum.

Çöp şişler için narlı sucuk ve yumuşak beyaz şekerden küpler kestim ve bunları kürdana dizdim.

Antrikotlar için beyaz şekeri elimde şekillendirerek uzun, ince ip haline getirdim.Kestiğim narlı sucuk parçalarının etrafına sardım.Küçük bir parça beyaz şekeri elimde yuvarlayarak, antrikotların ortasına bastırdım.

Maşa için çikolatanın alüminyum ambalajını kullandım.Ambalajı uzun, yassı bir çubuk haline gelinceye kadar üst üste katladım.Tam ortasına parmağımı koyarak ikiye katladım.


Dolapta sertleşmiş olan ızgarayı çıkartıp pastanın üstüne yerleştirdim.
 Hazırladığım diğer süslemeleri dilediğim gibi ızgaranın üstüne yerleştirdim.

Ve ta taaaam!Izgara pastamız hazııııR!! :))

Sevgiyle kalın.


7 Haziran 2015 Pazar

Çocuğumuz ne kadar bizim istediğimiz gibi olabilir?


Facebook sayfamda paylaştığım karikatürde anne çocuğuna:
"Tatlım büyüdüğünde iddialı,kendine güvenen,bağımsız ve irade sahibi biri olmanı istiyorum.Fakat bir çocukken pasif, uysal ve itaatkar olmanı istiyorum." diyordu.

 Paylaşımıma "Olur mu dersiniz?" sorusunu eklemiştim.

"Olur.","Olmaz.","Çocuklardan çok fazla şey istiyorsunuz.Onlar robot değiller." ve "Ne isterseniz isteyin, çocuklar yine bildiğini yapıyor." şeklinde yorumlar yapıldı.

Bana sorarsanız tüm yorumlar doğruydu.
Neden her birinin doğru olduğunu düşündüğümü size anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle bu karikatürde itaatkar,uysal ve pasif yetişen çocuklardan adam olmaz demiyor.Her meslek dalında bu özelliklerin üçüne birden sahip başarılı insanlara rastlayabilirsiniz.
Oysa burada,"Böyle yetişen çocuklar büyüdüğünde iddialı,bağımsız ve iradeli olabilir mi?" sorusunu düşünmemiz isteniyor.

Sürekli itaatlerimize uymasını istediğimiz çocuğu düşünelim.İtaat etmediği takdirde kendi bulduğumuz yöntemlerle onu itaat etmeye zorlarız.Kararlı olduğumuzu gören çocuk, bir süre itaat etmemekte dirense de, sonunda teslim olur.
Çocuğun boyun eğmesiyle birlikte aklından geçen cümle şunlardan biridir:

"Ne isterse yapayım da konuşup durmasın artık." 
 "Ne isterse yapayım da beni cezalandırmasın artık."
"İstediğini yaptığımı görsün de ödülümü alayım."

Eğer bu çocuğa sürekli "Anne/ baba /öğretmen her şeyi bilir ve her zaman haklıdır." gibi sözler söyleniyor ve çocuk hep haksız duruma düşüyorsa, sonunda aynı sözleri kendi kendine tekrar etmeye başlar.Böylece hiçbir zaman tek başına doğru kararları veremeyeceğine inanır ve sürekli karar vermek için başka birine danışma ihtiyacı duyar.

Bir küçüğün karar vermeden önce kendisine danışmasından mutluluk duymayan yetişkin var mıdır?Seve seve çocuk adına karar verilir.Bu çocuk aynı zamanda pasif ve uysal olabilir.Çünkü konuşarak kendini ifade etmekten vazgeçmiştir.

İtaat etmeye alışan çocuklar, herhangi bir yetişkin veya akranları tarafından kolayca ikna edilebilir, hatta kandırılabilirler.

İtaat etmeye küçük yaşta alışan çocuk yetişkin olduğunda iki seçeneği vardır:

1. Aile büyükleri dışında itaat edebileceği yeni insanlar bularak, itaat etme alışkanlığına devam etmek.(ki bu birçok kişi için en kolay yoldur.Çünkü bu durumda kişi ne yapmak istediğine karar vermek zorunda değildir.Başkaları onun adına karar verir ve ona sadece bu kararları uygulama işi kalır.)

2. Artık kimseye itaat etmek zorunda olmadığına karar verir.
Buna karar vermiş olsa bile bir süre insan ilişkilerinde kararsız tavrını sürdürerek, fikirlerini söylemeye çekinecektir.
Bireysel olarak kendini geliştirmek isterse, bu oldukça uzun zamanını alır.Hatta birçok kez pes etmek isteyebilir.Yıllarca kendine ne istediğini sormamış, karar vermek için beyin jimnastiği yapmamıştır.Bir anda bağımsızlığını ilan ettiğinde ise sudan çıkmış balıktan farksızdır.

"Olur mu dersiniz?" sorusuna verilen birbirine zıt cevapların her ikisinin de doğru olduğunu düşünme sebebim bu.Cevapların hiçbiri için %100 yanlıştır diyemem.Çünkü,

 ÇOCUĞUN GELECEKTE NASIL BİR BİREY OLACAĞINA SADECE ÇOCUĞUN KENDİSİ KARAR VEREBİLİR!

Ebeveynler çocuklarına davranış biçimleriyle, çocuklarının ileride verecekleri kararları uygulamalarını kolaylaştırmayı veya zorlaştırmayı seçmiş olurlar.

Seçimlerinde özgür bırakılan çocuklar insan ilişkilerinde çok daha rahat yetişkinler haline gelirler.Bu şekilde yetişen çocuklar kendiliğinden iddialı, kendine güvenen,bağımsız ve irade sahibi yetişkin bireyler olurlar.
İtaatkar yetiştirilen çocuklar ise bu rahatlığı kazanmak ve kendilerini geliştirmek için uzunca bir süre çaba harcamak zorunda kalırlar.Düşündüklerini ifade etmeden önce başkaları tarafından yargılanma ve onay alamama korkusuyla söyleyeceklerinden vazgeçerler.Kendine güvenen bir yetişkin olabilmek için azimle uzun,yorucu ve zor bir süreçten geçmeleri gerekir.

Peki çocuklara itaat etmek yerine neler yapabiliriz?

Öncelikle kendi davranışlarımızın farkına varabiliriz.
Çocuğumuzu nerede,ne zaman ve neden konrolümüz altına alma ihtiyacı hissediyoruz?Neden aşırı tepki veriyoruz?Verdiğimiz tepkilerle çocuğumuzu nasıl bir ruh haline sokuyoruz?
Çocuğumuza sevgimizi nasıl ifade ediyoruz?

Yaşına göre her alanda çocuğumuza karar verme ve seçme özgürlüğü verebiliriz.
Balkondan beline kadar sarkmış olan 3 yaşındaki çocuğumuzu veya kalabalık bir caddede kırmızı ışıkta koşarak karşıya geçmek isteyen 4 yaşındaki çocuğumuzu seçiminde özgür bırakacak değiliz elbette.Hayatına mal olacak seçimi yaparsa başına neler gelebileceğini anlatacağız.Kendisine zarar verebilecek hareketlerin hangileri olduğunu bilmesine yardım edeceğiz.

Çocuğumuz kışın yazlık elbise giymek istedi.Havanın çok soğuk olduğunu, soğuk havalarda vücudumuzu sıcak tutmak için kalın kıyafetler giymemiz gerektiğini anlatabiliriz.Kışlık kıyafetlerinin içinden iki veya daha fazla seçenek sunarak, giyeceği kıyafeti yine kendisinin seçmesine izin verebiliriz.
Çocuğumuz bir ergen olduğunda ise artık bu konuda seçim yapmak tamamen ona ait olmalı.Fikrimizi söyleyebiliriz ama üstündekini zorla çıkartamayız.Onun giyeceği kıyafeti biz de beğenmek zorunda değiliz.

Bu sadece bir örnek.Çocuğumuz adına seçim yapmamız gereken her saniye aklımıza onun fikrini de almayı getirirsek, geçmişte ne kadar çok konuda onun adına karar vermiş olduğumuzun farkına varabiliriz.

Çocuğumuza yaşadığı olaylarla ilgili düşüncelerini sorarak, onu yargılamadan sadece dinleyebiliriz.

Kendi zorunluluklarımızı gözden geçirerek, bazılarını "olmasa da olur"a çevirebiliriz.

Örneğin; "Salonda oyun oynamasını istemiyorum çünkü salon sürekli derli toplu görünmek zorunda." şeklinde bir düşünceniz varsa, bunu "Oyunu bittikten sonra toplaması şartıyla salonu oyuncaklarıyla dağıtabilir." düşüncesiyle değiştirerek çocuğunuzun ev içinde özgür olduğu alanları genişletebilirsiniz.

Çocuğumuzun beğendiğimiz davranışlarını vurgulayarak, bu şekilde davrandığında duyduğumuz memnuniyeti dile getirebiliriz.

Örneğin; "Ayşe teyzenle konuşurken hiç beni çekiştirip sözümü kesmedin.Arkadaşımla rahatça konuşabildim.Bu şekilde davranman beni çok mutlu etti.Ben konuşurken hiç sözümü kesmediğin için sana teşekkür ederim."

Çocuğumuzla konuşurken,"Sen..." diye başlayan cümleler kurmak yerine " Ben.." ile başlayan cümleler kurarak, söylemek istediklerimizi daha yumuşak bir dille ifade edebiliriz.

Örneğin; "Sen hiçbir zaman ödevlerini yapmaya zamanında başlamıyorsun ve bu yüzden çok geç saatte yatıyorsun.Sabah da yataktan kalmak bilmiyorsun!" yerine,
"Ben ödevlerini erkenden bitiren ve zamanında yatağına girip uykusunu alan bir oğlum olmasını isterdim.Böylece her sabah defalarca odasına girip onu uyandırmak için seslenmek zorunda kalmazdım."
Ebeveyn ilk cümleyi bitirdiğinde kaşlarının çatık olması ihtimali çok yüksekken, ikinci cümlenin sonunda muhtemelen gülümsediğini görebiliyor musunuz?Eğer bunu görebiliyorsanız, çocuğun tepkisinin ilk cümlede negatif, ikincide ise pozitif olma ihtimalini de görebiliyorsunuz demektir.

Kesinlikle vazgeçmemiz gereken davranışlarımız: 

Çocuğumuzu yargılamak,
aşağılamak,
korkutmak,
başkalarının önünde küçük düşürmek,
çocuğumuzun kötü davranışlarını sürekli yüzüne vurmak,
 onu kötü sıfatlarla etiketlemek,
 başkalarıyla kıyaslamak, 
çocuğumuza fiziksel şiddet uygulamak.

Topluma, kendine güvenen, bağımsız ve iradeli bireyler kazandırmak dileğiyle..
Sevgiyle kalın.