21 Temmuz 2015 Salı

3 Boyutlu Resmim


Kağıdın üzerine teker teker eller ve ayaklar koyularak çizilir.
Sanki bir aynaya el ve ayaklarımızı koyarak bakıyormuşuz gibi vücudun geri kalanı çizilir ve boyanır.

Kızım tek başına yaptığı bu resimde, iki adet A4 kağıdı kullanmış.Resmi bitince iki kağıdı bantlayarak birleştirdik. smile ifade simgesi

Sevgiyle kalın.

24 Haziran 2015 Çarşamba

Ebeveyn Gözetiminde Ateşle Oynamak


Ailenizin yapmanızı istemediği bir şeyi gizli saklı yaptığınız oldu mu hiç?Ateşle oynamak gibi...
Çocukken bize "Yanarsın!Yaklaşma!" dediklerinde, yanmak nasıl bir duygu bilmiyorduk.An geldi, ateşe çok yaklaştık ve canımız yandı."Yanmak dedikleri şey çok acı veren bir şeymiş" kararını aldık.Deneyimledikten sonra hissettiğimiz acı, yanmakla ilgili beynimizde net bir resim oluşturdu.

Okuduğum bir kitapta yazar kendi küçüklüğünden bahsediyordu.Küçükken annesinden gizli kibritle oynarmış.Kibritleri tek tek yakarak sonuna kadar yanmalarını izlemek çok hoşuna gidiyormuş.
Bir gün oynadığı kibrit evde yangın çıkmasına sebep olmuş.

Yangın çıkmasına rağmen olaydan sonra yazarın annesinin verdiği tepki ve karar bende şaşkınlık yarattı ama bence verilebilecek en doğru tepki ve karardı.
Annesi kızmamış ve haftanın belirlediği günlerinde, belli saat aralığında oğlunun bir kutu kibriti yakarak oynamasına izin vermiş.O saatler dışında kibritle oynamamaya söz vermesini şart koşmuş.

Yazar, kibritle oynamasına izin verilen saatleri heyecanla bekliyormuş.
Zamanı geldiğinde metal tepsinin içine çıkardığı kibritleri tek tek yakarak oynarken, hemen yanındaki koltukta, elinde yangın söndürme tüpüyle oturan annesi dizisini izliyormuş. :)

"Keşke önceden izin verseymiş oynamasına." diye düşünmeden edemedim.

Çocuklarıma sıcak kahve fincanını elleterek "sıcak" kavramını deneyimlemelerine yardımcı olmuştum ama artık ateşe ilgi duymaya başladılar.

Ocağın ateşini üfleyerek ateşin hareketlerini izlemek isteyen kızıma ocağı açıp kapamayı gösterdim.Tüp açıkken,yani düğme açık konumdayken ateş sönerse ne olacağını anlattım.
Bunu anlayabilmesi için geriye çekilip ocağın düğmesini iki,üç saniye açık tuttuk.Sonradan çakmak düğmesine basarak yaktık.Gazın kısa sürede ne kadar geniş bir alana yayıldığını gördü.
Daha uzun süre açık kalırsa bütün eve yayılacak olan gaz, küçük bir kıvılcımla bir anda nasıl ateşe dönüşür hayal ettik.

Kullanılmış pasta mumları, büyük bir karton ve bir kase su çıkardık.
Mumların yere düşme ihtimaline karşın, yer olarak taş zeminli mutfağımızı seçtik.

Ellerine birer mum aldılar.Ben çakmakla mumları yaktım.
Ellerindeki mumları eğerek ateşin mumu nasıl erittiğini, damlayan sıvı mumun kartonun üzerine düşünce nasıl soğuyup sertleştiğini izlediler.
Mumu fazla eğdiklerinde ateşin ellerini yakabileceğini söyledim.Ellerini ateşin üstünde kısa süre tutarak sıcağı hissettiler.

Eğer elleri yanarsa, mumla birlikte ellerini su dolu kaba sokmalarını istedim.
Mumları suya sokarak söndürmek hoşlarına gitti.

Yanımızda su dolu bir kap yoksa ve elimiz yandıysa ne yapmamız gerektiğini konuştuk.
Ellerinde mumla en yakın lavaboya koşup çeşmeyi açıp elimizi suya sokma
 tatbikatı yaptık.

Yasaklamak mı doğru, yoksa deneyimlemesine izin vermek mi?
Ben, deneyimlemesine izin vermeyi seçtim.

Sevgiyle kalın.


17 Haziran 2015 Çarşamba

Dürüst ve Çalışkan İnsanlardan Oluşan Bir Toplum Yaratmak Mümkün


Finlandiya,  Dünya'nın örnek aldığı ve ulaşmayı dilediği bir eğitim sistemine sahip.
Sistem, dürüstlük üzerine kurulmuş.Çocuklar okula adım atmalarıyla birlikte, aynı sistemde yetişmiş en iyi öğretmenlerin yardımlarıyla, yaşlarına uygun hazırlanan muntazam bir sistemle öğrenmeye başlıyorlar.Not verme veya başarı seviyesi belirleme olmaksızın, öğrencilere konuları bilip bilmedikleri soruluyor.Bildiklerini söylerlerse geçiyorlar.Bilmediklerini söyleyen öğrencilere konular tekrar sabırla anlatılıyor.Geçme-kalma korkusu olmayan öğrenciler, bilmediklerini veya anlamadıklarını söylemekten korkmuyorlar.Korkmadıkları için dürüstçe gerçeği söylüyorlar.

Böyle bir sistemde yetişen insanların birer meslek sahibi olduklarını ve bu insanlardan bir ülke dolusu olduğunu düşünün.Yalanın olmadığı bir toplum nasıl olur sizce?

Finlandiya yıllar önce dürüst ve çalışkan insanlardan oluşan bir toplum yaratma arzusuyla yola çıkmış.Bugün baktığımızda bunu başardıklarını görebiliyoruz.Nasıl başardıklarını ve bu mücadeleye önderlik edenlerin kimler olduğunu hep merak etmiştim.Meğer bunu anlatan bir kitap varmış: 

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE

Kitabı okuduktan sonra anladım ki, en büyük hatamız yaşadığımız bozuk düzen içinde sürekli başkalarını suçluyor olmamız. Dünya'daki savaşlar, açlık, yoksulluk hep başka birilerinin suçu sanki.Kendimize "Ya ben bunun için ne yapıyorum?" diye sormuyoruz.
Oysa suçluyu aramaksızın hepimiz işimizi en iyi şekilde yapsak, çocuklarımızın aile içindeki eğitimlerinden başlayarak, başta anne babalar olarak görevimizi tam olarak yerine getirsek, öğretmenlerimiz başta olmak üzere hangi meslek grubunda olursak olalım işimizi ahlak kuralları çerçevesinde, düzgün bir şekilde yapsak, dürüstlüğümüzle çevremizdekilere örnek olsak, çalışarak sadece patronumuza değil, gelecek nesiller için üstümüze düşen görevi yaptığımızın farkına varsak, rüyalarımızdaki toplumu yaratmamızın mümkün olduğunu görebiliriz.


Kitabın arka kapağında yazdığı gibi, mükemmel bir ülke yaratabiliriz.
Beyaz Zambaklar Ülkesi'ni okurken yaşadığım heyecanı, okuyan herkesin yaşaması ve değişimin başlaması dileğiyle.

Herkesi "Beyaz Zambaklar Ülkesi" kitabını okumaya çağırarak, aynı zamanda yazdığı kitaplarla (Fi, Çi) içimizde umut ışıklarının yanmasına ve farkındalığımızın artmasına vesile olan sevgili yazar 
Azra Kohen'e teşekkürler.

Sevgiyle kalın.

16 Haziran 2015 Salı

Mangal Pasta


Mangal seven babaları için, babalar gününde sürpriz pasta hazırlamak isteyenlere fikir olsun.
Bu pastayı eşime doğum gününde yapmıştım.Hazırlarken ne yaptığımı anlamayan eşim, pastanın bitmiş halini gördüğünde şok olmuştu.Pastayı kesinceye kadar her gördüğünde kahkahalarla gülmüştü.Benim için pastayı hazırlamak, bitmiş halini izlemekten çok daha keyifliydi. :)


Çikolatadan ızgara ve yazılar

Pasta tabanını yağlı kağıt üzerine koyarak etrafını kalemle çizdim.Yağlı kağıda çizdiğim daire şeklini, mangalın ızgarasını hazırlarken kullandım.
Bitter çikolatayı benmari usulü erittim.Sıkma torbasına koyarak yağlı kağıtta ızgarayı oluşturmaya başladım.Önce daireyi , sonra birbirine paralel çizgileri oluşturdum.Izgara kısmı biter bitmek yağlı kağıdı düz bir tepsinin içinde buz dolabına koydum.
Kalan çikolata ile başka bir parça yağlı kağıda pastanın üstüne yazmak istediğim yazıları yazdım.Onu da hemen dolaba koydum. 

Pasta

Pastanın içine hazır malzemeler kullandım.İçini kendiniz nasıl arzu ederseniz öyle hazırlayabilirsiniz.
Hazır pasta tabanını şekerli su ile ıslattım.
Arasına dolgu kreması ve muz koydum.
Dışını çikolatalı krem şanti ile kapladım.

Süslemeler

Etler için narlı sucuk,yağ için de yumuşak beyaz bayram şekeri kullandım. 
Köfteler için ince kestiğim narlı sucuğun üstüne çikolatalı krem şanti sürdüm.Izgaranın izi çıkmış gibi görüntü vermek için çikolata sosu(erimiş çikolata da olur) ile çizgiler oluşturdum.

Çöp şişler için narlı sucuk ve yumuşak beyaz şekerden küpler kestim ve bunları kürdana dizdim.

Antrikotlar için beyaz şekeri elimde şekillendirerek uzun, ince ip haline getirdim.Kestiğim narlı sucuk parçalarının etrafına sardım.Küçük bir parça beyaz şekeri elimde yuvarlayarak, antrikotların ortasına bastırdım.

Maşa için çikolatanın alüminyum ambalajını kullandım.Ambalajı uzun, yassı bir çubuk haline gelinceye kadar üst üste katladım.Tam ortasına parmağımı koyarak ikiye katladım.


Dolapta sertleşmiş olan ızgarayı çıkartıp pastanın üstüne yerleştirdim.
 Hazırladığım diğer süslemeleri dilediğim gibi ızgaranın üstüne yerleştirdim.

Ve ta taaaam!Izgara pastamız hazııııR!! :))

Sevgiyle kalın.


7 Haziran 2015 Pazar

Çocuğumuz ne kadar bizim istediğimiz gibi olabilir?


Facebook sayfamda paylaştığım karikatürde anne çocuğuna:
"Tatlım büyüdüğünde iddialı,kendine güvenen,bağımsız ve irade sahibi biri olmanı istiyorum.Fakat bir çocukken pasif, uysal ve itaatkar olmanı istiyorum." diyordu.

 Paylaşımıma "Olur mu dersiniz?" sorusunu eklemiştim.

"Olur.","Olmaz.","Çocuklardan çok fazla şey istiyorsunuz.Onlar robot değiller." ve "Ne isterseniz isteyin, çocuklar yine bildiğini yapıyor." şeklinde yorumlar yapıldı.

Bana sorarsanız tüm yorumlar doğruydu.
Neden her birinin doğru olduğunu düşündüğümü size anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle bu karikatürde itaatkar,uysal ve pasif yetişen çocuklardan adam olmaz demiyor.Her meslek dalında bu özelliklerin üçüne birden sahip başarılı insanlara rastlayabilirsiniz.
Oysa burada,"Böyle yetişen çocuklar büyüdüğünde iddialı,bağımsız ve iradeli olabilir mi?" sorusunu düşünmemiz isteniyor.

Sürekli itaatlerimize uymasını istediğimiz çocuğu düşünelim.İtaat etmediği takdirde kendi bulduğumuz yöntemlerle onu itaat etmeye zorlarız.Kararlı olduğumuzu gören çocuk, bir süre itaat etmemekte dirense de, sonunda teslim olur.
Çocuğun boyun eğmesiyle birlikte aklından geçen cümle şunlardan biridir:

"Ne isterse yapayım da konuşup durmasın artık." 
 "Ne isterse yapayım da beni cezalandırmasın artık."
"İstediğini yaptığımı görsün de ödülümü alayım."

Eğer bu çocuğa sürekli "Anne/ baba /öğretmen her şeyi bilir ve her zaman haklıdır." gibi sözler söyleniyor ve çocuk hep haksız duruma düşüyorsa, sonunda aynı sözleri kendi kendine tekrar etmeye başlar.Böylece hiçbir zaman tek başına doğru kararları veremeyeceğine inanır ve sürekli karar vermek için başka birine danışma ihtiyacı duyar.

Bir küçüğün karar vermeden önce kendisine danışmasından mutluluk duymayan yetişkin var mıdır?Seve seve çocuk adına karar verilir.Bu çocuk aynı zamanda pasif ve uysal olabilir.Çünkü konuşarak kendini ifade etmekten vazgeçmiştir.

İtaat etmeye alışan çocuklar, herhangi bir yetişkin veya akranları tarafından kolayca ikna edilebilir, hatta kandırılabilirler.

İtaat etmeye küçük yaşta alışan çocuk yetişkin olduğunda iki seçeneği vardır:

1. Aile büyükleri dışında itaat edebileceği yeni insanlar bularak, itaat etme alışkanlığına devam etmek.(ki bu birçok kişi için en kolay yoldur.Çünkü bu durumda kişi ne yapmak istediğine karar vermek zorunda değildir.Başkaları onun adına karar verir ve ona sadece bu kararları uygulama işi kalır.)

2. Artık kimseye itaat etmek zorunda olmadığına karar verir.
Buna karar vermiş olsa bile bir süre insan ilişkilerinde kararsız tavrını sürdürerek, fikirlerini söylemeye çekinecektir.
Bireysel olarak kendini geliştirmek isterse, bu oldukça uzun zamanını alır.Hatta birçok kez pes etmek isteyebilir.Yıllarca kendine ne istediğini sormamış, karar vermek için beyin jimnastiği yapmamıştır.Bir anda bağımsızlığını ilan ettiğinde ise sudan çıkmış balıktan farksızdır.

"Olur mu dersiniz?" sorusuna verilen birbirine zıt cevapların her ikisinin de doğru olduğunu düşünme sebebim bu.Cevapların hiçbiri için %100 yanlıştır diyemem.Çünkü,

 ÇOCUĞUN GELECEKTE NASIL BİR BİREY OLACAĞINA SADECE ÇOCUĞUN KENDİSİ KARAR VEREBİLİR!

Ebeveynler çocuklarına davranış biçimleriyle, çocuklarının ileride verecekleri kararları uygulamalarını kolaylaştırmayı veya zorlaştırmayı seçmiş olurlar.

Seçimlerinde özgür bırakılan çocuklar insan ilişkilerinde çok daha rahat yetişkinler haline gelirler.Bu şekilde yetişen çocuklar kendiliğinden iddialı, kendine güvenen,bağımsız ve irade sahibi yetişkin bireyler olurlar.
İtaatkar yetiştirilen çocuklar ise bu rahatlığı kazanmak ve kendilerini geliştirmek için uzunca bir süre çaba harcamak zorunda kalırlar.Düşündüklerini ifade etmeden önce başkaları tarafından yargılanma ve onay alamama korkusuyla söyleyeceklerinden vazgeçerler.Kendine güvenen bir yetişkin olabilmek için azimle uzun,yorucu ve zor bir süreçten geçmeleri gerekir.

Peki çocuklara itaat etmek yerine neler yapabiliriz?

Öncelikle kendi davranışlarımızın farkına varabiliriz.
Çocuğumuzu nerede,ne zaman ve neden konrolümüz altına alma ihtiyacı hissediyoruz?Neden aşırı tepki veriyoruz?Verdiğimiz tepkilerle çocuğumuzu nasıl bir ruh haline sokuyoruz?
Çocuğumuza sevgimizi nasıl ifade ediyoruz?

Yaşına göre her alanda çocuğumuza karar verme ve seçme özgürlüğü verebiliriz.
Balkondan beline kadar sarkmış olan 3 yaşındaki çocuğumuzu veya kalabalık bir caddede kırmızı ışıkta koşarak karşıya geçmek isteyen 4 yaşındaki çocuğumuzu seçiminde özgür bırakacak değiliz elbette.Hayatına mal olacak seçimi yaparsa başına neler gelebileceğini anlatacağız.Kendisine zarar verebilecek hareketlerin hangileri olduğunu bilmesine yardım edeceğiz.

Çocuğumuz kışın yazlık elbise giymek istedi.Havanın çok soğuk olduğunu, soğuk havalarda vücudumuzu sıcak tutmak için kalın kıyafetler giymemiz gerektiğini anlatabiliriz.Kışlık kıyafetlerinin içinden iki veya daha fazla seçenek sunarak, giyeceği kıyafeti yine kendisinin seçmesine izin verebiliriz.
Çocuğumuz bir ergen olduğunda ise artık bu konuda seçim yapmak tamamen ona ait olmalı.Fikrimizi söyleyebiliriz ama üstündekini zorla çıkartamayız.Onun giyeceği kıyafeti biz de beğenmek zorunda değiliz.

Bu sadece bir örnek.Çocuğumuz adına seçim yapmamız gereken her saniye aklımıza onun fikrini de almayı getirirsek, geçmişte ne kadar çok konuda onun adına karar vermiş olduğumuzun farkına varabiliriz.

Çocuğumuza yaşadığı olaylarla ilgili düşüncelerini sorarak, onu yargılamadan sadece dinleyebiliriz.

Kendi zorunluluklarımızı gözden geçirerek, bazılarını "olmasa da olur"a çevirebiliriz.

Örneğin; "Salonda oyun oynamasını istemiyorum çünkü salon sürekli derli toplu görünmek zorunda." şeklinde bir düşünceniz varsa, bunu "Oyunu bittikten sonra toplaması şartıyla salonu oyuncaklarıyla dağıtabilir." düşüncesiyle değiştirerek çocuğunuzun ev içinde özgür olduğu alanları genişletebilirsiniz.

Çocuğumuzun beğendiğimiz davranışlarını vurgulayarak, bu şekilde davrandığında duyduğumuz memnuniyeti dile getirebiliriz.

Örneğin; "Ayşe teyzenle konuşurken hiç beni çekiştirip sözümü kesmedin.Arkadaşımla rahatça konuşabildim.Bu şekilde davranman beni çok mutlu etti.Ben konuşurken hiç sözümü kesmediğin için sana teşekkür ederim."

Çocuğumuzla konuşurken,"Sen..." diye başlayan cümleler kurmak yerine " Ben.." ile başlayan cümleler kurarak, söylemek istediklerimizi daha yumuşak bir dille ifade edebiliriz.

Örneğin; "Sen hiçbir zaman ödevlerini yapmaya zamanında başlamıyorsun ve bu yüzden çok geç saatte yatıyorsun.Sabah da yataktan kalmak bilmiyorsun!" yerine,
"Ben ödevlerini erkenden bitiren ve zamanında yatağına girip uykusunu alan bir oğlum olmasını isterdim.Böylece her sabah defalarca odasına girip onu uyandırmak için seslenmek zorunda kalmazdım."
Ebeveyn ilk cümleyi bitirdiğinde kaşlarının çatık olması ihtimali çok yüksekken, ikinci cümlenin sonunda muhtemelen gülümsediğini görebiliyor musunuz?Eğer bunu görebiliyorsanız, çocuğun tepkisinin ilk cümlede negatif, ikincide ise pozitif olma ihtimalini de görebiliyorsunuz demektir.

Kesinlikle vazgeçmemiz gereken davranışlarımız: 

Çocuğumuzu yargılamak,
aşağılamak,
korkutmak,
başkalarının önünde küçük düşürmek,
çocuğumuzun kötü davranışlarını sürekli yüzüne vurmak,
 onu kötü sıfatlarla etiketlemek,
 başkalarıyla kıyaslamak, 
çocuğumuza fiziksel şiddet uygulamak.

Topluma, kendine güvenen, bağımsız ve iradeli bireyler kazandırmak dileğiyle..
Sevgiyle kalın.

21 Mayıs 2015 Perşembe

Çocuklara Yapıştırılan Etiketler


Çocukluk döneminde üzerimize yapıştırılan etiketler, tıpkı 1. derece yanıkların vücudumuzda yarattığı tahribat gibi, ruhumuzda büyük çapta tahribata yol açar ve derin izler bırakırlar.Hayatımız boyunca o etiketler yüzünden acı çekeriz.
 Çocukken bize yapıştırılan en yaralayıcı etiketler, kişiliğimize yapılan hakaretler ve aşağılayıcı sözlerdir.
Aptal
Salak
Geri zekalı
Beyinsiz
Beceriksiz
Tembel
Hayvan
....
....
Benzer etiketlerin çocuğa anne veya babası tarafından tekrar tekrar yapıştırıldığını düşünelim.
Örneğin çocuğa sürekli beceriksiz ve geri zekalı olduğu söyleniyor.Bu etiketlere, çocuğun yaptığı her hatalı davranış sonrası "Zaten bir işi de doğru düzgün yapsan şaşarım.","Hiçbir şeyi beceremeyecek misin sen?"ve (dikkat!!) "Yine mi bir şey kırdın?","Yine mi okulda sorun çıkardın?" şeklinde verilen tepkiler de ekleniyor.
Bu çocuğun artık doğru bir davranışta bulunması için hiçbir sebep kalmıyor.
Neden mi?Çünkü çoktan etiketler tüm ruhunu kaplamış da ondan.
İçindeki ses sürekli ona yapıştırılan etiketleri tekrarlayıp duruyor.
"Ben zaten hiçbir işi beceremem."
"Ben geri zekalı ve aptalım."
"Ben elime geçen şeyi hep kırarım."
"Ben okulda her zaman sorun çıkarırım."

En acı yanı ise, bu çocuk bir yetişkin olduğunda da aynı iç sesler kafasının içinde yankılanmaya devam eder.Yaptığı her hatanın ardından iç sesleri ona beceriksiz ve geri zekalı olduğunu hatırlatır.
Çocuk yaşta ruhuna yapıştırılan etiketler, iyileşmesi her geçen gün zorlaşan, derin yaralara dönüşür.

Çocuğa değil,davranışına kızıyoruz aslında.Sadece yanlış ifade ediyoruz.
"Bu davranışın hiç hoşuma gitmedi."demek varken...
veya "Bu şekilde davrandığın zaman kendimi...... hissediyorum." diyerek hatalı bulduğumuz davranışı hakkında konuşmak varken, etiketi yapıştırıveriyoruz.

Hiç farkında olmadan çocuklara yapıştırılan diğer etiket türü ise onların adına konuşurken ortaya çıkıyor.
Oğlunun yanında "Oğlum bezelye ve nohut sevmez.Hayatta yemez!" diyen anne, çocuğuna hayatı boyunca bezelye ve nohut yememesine sebep olacak koca bir etiket yapıştırdığının farkında değildir.
Peki çocuk neden bunları yemez biliyor musunuz?
ANNESİNİ YALANCI ÇIKARMAMAK İÇİN!!

Komşumuzun küçük kızına "Nasılsın?" diye soruyorum.
Kız utanarak cevap vermiyor.
Annesi etiketi hemen yapıştırıyor: "Bu böyle işte.Konuşmaz."
Annesini yalancı çıkarmamak için daha ne kadar süre annesinin yanındayken kimseyle konuşmayacağını merak ediyorum..


Çocuğun kişiliğine yapıştırılan parlak etiketler de var.
Zeki,çalışkan,güzel,becerikli,vb. güzel sıfatlar söylenerek yapıştırılan etiketler bunlar.
Tabii ki bu güzel övgülerle etiketlenmeyi herkes sever.
Fakat sürekli zeki olduğu söylenen çocuk bir problemi çözemediği zaman, sürekli güzel olduğu söylenen çocuk ise yüzünde bir sivilce çıktığında, etiketine layık olamadığı için öfkelenir.Etiketini kaybetmesine sebep olacak en ufak pürüze bile tahammül edemez.
Dikkat edilmesi gereken nokta ise çocuğun direkt kişiliğine övgüde bulunmak yerine, çocuğun zeki,becerikli,güzel veya çalışkan olduğunu düşünmemizi sağlayan DAVRANIŞINA övgüde bulunmaktır.

Çocuğunuzla konuşurken en çok hangi sıfatları kullandığınızı, hangi cümleleri kurduğunuzu düşünün.Ona en çok hangi etiketleri yapıştırmışsınız?

Şimdiye kadar bu konuda hata yaptığının farkına varmak, insanı çok üzebiliyor.Bir de şu yönden bakın:
Hiç öğrenmemiş olsaydınız, o hataları yapmaya devam edecektiniz.

Çocuğumuza yapıştırdığımız etiketlerin farkına varırsak, bundan sonra hangi cümleleri daha az kuracağımıza karar vermemiz çok daha kolay olur.
Bundan sonrası için daha dikkatli davranarak, kurduğumuz cümleleri değiştirebiliriz.

Mutlu bir nesil yetiştirmek dileğiyle.
Sevgiyle kalın.
Eda S.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Baymax Elmalı Kurabiye



Baymax hayranı çocuklarıma sürpriz kurabiyeler hazırlayayım dedim.Çocuklar Baymax şeklinde kurabiyeler yaptığımı görünce yardım etmek istediler.Ben göbeklerini yaptım, onlar da başını,kollarını,bacaklarını ve gözlerini yaptılar.
Kurabiyeleri yemekten çok, hazırlamaktan ve seyretmekten keyif aldılar diyebilirim. :)


Hamur için Malzemeler:

200 gr hamurişi margarin 
3 bardak un
2,5 kaşık yoğurt
1 bardak pudra şekeri
1 çay kaşığı kabartma tozu

İçi için malzemeler:

2 adet elma
1 fincan toz şeker
1 çay kaşığı tarçın
Varsa 1 fincan çekilmiş ceviz

Gözleri için damla çikolata

Yapılışı:
Elmaları rendeleyip şekeri ekleyerek, elmalar marmelat halini alıncaya kadar 10-15dk. pişirin.Tarçın ekleyip soğumaya bırakın.

Oda sıcaklığındaki hamur malzemelerini bir kapta karıştırarak yoğurun.Elinize yapışmayan, kolay şekil verilebilen, yumuşak bir hamur olacak.
Yuvarladığınızda elinize yapışıyorsa, azar azar un ekleyip kontrol edin.

Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın.Elinizle bastırarak yassı bir daire yapın.Ortasına harçtan yaklaşık bir tatlı kaşığı koyarak yanlarından ortaya doğru kıvırarak kapatın.
Ters çevirerek yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye koyun.
Hamurdan küçük parçalar kopararak kollarını,bacaklarını ve kafasını yapıp gövdeyle birleştirin.Son olarak baş kısmına iki damla çikolata batırarak gözlerini oluşturun.
180 derecede, üstü hafif kızarıncaya kadar pişirin.

Fırından çıkardığınızda sıcakken, çay süzgeciyle pudra şekerini kurabiyelerin üstüne serpin.Gözlerinin üstünde kalan pudra şekerini parmağınızla veya yumuşak bir bezle silin.

Afiyet olsun. ;)

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Yumurta Kartonuyla Çiçek Baskısı


Bu sefer baskı çalışmamızı yumurta kartonuyla yaptık.Baskı çalışmamızda parmak boyası kullandık.

Kağıdımız ne kadar büyük olursa, o kadar çok baskı yaparız diye düşündük ve kocaman bir kağıdı masamıza bantladık.
   

Yumurta kartonundan 4 yumurta için olan bölüme ihtiyacımız vardı.Tutmak için kullanacağımız uzun çıkıntısı tam ortaya gelecek şekilde kutudan kesip çıkardım.
Boyaları, yumurta kartonunun her karesine farklı renkte boya gelecek şekilde kapağa döktüm.


İlk baskılarımız aşağıdaki gibi oldu.
Parmak boyasını gören kızım dayanamayıp parmaklarıyla bir ağaç resmi yaptı. :)
Sonra baskı çalışmasına devam ettik.


Yumurta kartonunu bu sefer döndürerek, kareler arasındaki boşluklara gelecek şekilde tekrar bastık.
Aşağıdaki gibi çiçek şekilleri oluştu.


Kızım parmağıyla çiçeklerin içlerini boyadı.


Son olarak fırça ile çiçeklere birer sap çizdi.


Gökkuşağı, güneş ve bulutları da ekleyince, ortaya rengarenk bir tablo çıktı.
Şu anda bu güzel tablo koridorumuzu süslüyor. :)

Renkli çalışmalar dilerim.
Sevgiyle kalın.

5 Mayıs 2015 Salı

Kartondan Dağ Yolu ve Tünel




Arabalarımızı sürmek için dağları aşan bir yol yapalım dedik.Arabaların dağın içinden geçebilmeleri için bir de tünel açtık.Oynamaktan zevk aldığımız kadar, dağ yolumuzu yapmaktan da büyük keyif aldık.


Kalın bir karton kolinin üzerine 3 farklı zirvesi olan bir sıra dağ çizerek dağımızı yapmaya başladım.
Çizdiğim dağı kesip çıkardıktan sonra, dağı kolinin aynı büyüklükteki diğer yüzüne koyup ona da aynı dağ şeklini çizdim.Onu da keserek çıkardım.Böylece dağın ön ve arka yüzünü hazırlamış oldum.

Kolinin yanlarından yolu yapmak için uzun bir karton parçası kestim.
Ortasına yakın iki yerinden katlayarak, yolun eğimini ayarladım.
Yol, dağların arasına koyduğumda görünmemeliydi.
Sağlam bir yol olması için iki ucunun da yere değmesine dikkat ederek fazlalıkları kestim.
Yolu koli bantlarıyla üstten ve alttan dağlara sabitledim.


Arabayı elimle tutarak içinden geçirebileceğim büyüklükte tüneller çizdim.
Tünelleri kestikten sonra oğlumla birlikte dağların iki tarafını da parmak boyası ve fırça yardımıyla boyadık.Yol çizgilerini de unutmadık.

İşte sonuç. :)


Keyifli sürüşler dilerim.
Sevgiyle kalın.

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Toplama Prensesi


Toplama alıştırmalarını kızım zevkle yapsın diye, ona sevdiği prenses temasıyla bir toplama oyunu hazırladım.Kızım her toplama işleminde prensesin eteğini farklı şekilde tasarlama fikrine bayıldı! :)

Nasıl oynanır?

Toplanacak sayılar prensesin eteğindeki ceplere yerleştirildikten sonra, kartlardaki sayılar kadar renkli pulla (ponpon veya boncuk da kullanılabilir.) prensesin eteği süslenir.
Pullar sayılır ve toplam bulunarak, uygun kartlar eşittir işaretinin yanındaki cebe takılır.
İşlem baştan sona okunur.
Kartlar çıkartılıp pullar geri dökülür.Yeni sayı kartlarıyla yeni bir işlem ve yeni bir etek tasarımı daha yapılır.Sıkılıncaya kadar tekrar tekrar oynanır. :)



Toplama prensesini hazırlamak için önce belden yukarısını kullanacağımız bir prenses resmine ihtiyacımız vardı.Dergilerden ve boyama kitaplarından istediğimiz gibi bir prenses bulamayınca, benim daha önce sayfada yayınladığım prenses taç boyama sayfasını kullandık.Prenses taç boyama sayfası için tıklayınız.

Kızım prensesi boyadıktan sonra,prensesi keserek pembe bir fon kartonuna yapıştırdık.
Belden aşağısını büyük ve uzun bir etek şeklinde keserek prensesi oluşturduk.


Beyaz fon kartonuna her sayıdan ikişer tane yazarak kestim.Sayı kartlarını etek ucuna yerleştirerek aralarına + ve = işaretlerini çizdim.
Prensesin etek ucuna şeffaf naylon yapıştırdım.Naylonun boyu, sayı kartlarından daha kısa olmalı ki kartları üstte kalan uçlarından kolayca çekip çıkartabilelim. ;)


Naylonu iki yanı ve altından bantladıktan sonra, + ve = işaretlerinin üstünden geçecek şekilde 4 kere daha bantladım.Bu bantlarla sayı kartonlarının sağa sola kaymasını önlemiş oldum.


Eğlenceli oyunlar dilerim.
Sevgiyle kalın.

29 Nisan 2015 Çarşamba

Kağıt Uçakla Oyun


Okuldan sonra serbest oyun ve ödevler derken yatmaya yakın birlikte oyun oynamak için çok az vaktimiz kalıyor.Bu yüzden hazırlaması kolay, pratik oyunlar tercih ediyoruz.Evde uçak uçurmak da tercih ettiğimiz oyunlar arasında.

Bu sefer kağıt uçaklar için hedefler hazırladık.Amacımız uçaklarımızı hedeflerin içinden geçirmek oldu.

Büyük bir fon kartonunun üzerine farklı büyüklükte tabak ve kaseler koyarak daireler, cetvelle birer tane kare, dikdörtgen ve üçgen çizdim.
Çizdiğim şekillerin içlerini keserek çıkardım.
Kartonu kapı eşiğine bantladım.

Kağıt uçaklarımızı da uçuşa hazırladıktan sonra oyuna başladık.
Biz uçağı hangi şekilden geçirdiğimizi söyleyerek şekilleri tekrar etmiş olduk.
Dilerseniz sadece daireler çizerek, her birine farklı puanlar verebilirsiniz.

Eğlenceli oyunlar dilerim.
Sevgiyle kalın.

28 Nisan 2015 Salı

Çocuklar Yaşlarına Göre Hangi Sporu Yapabilirler?


Havalar ısınmaya başladı ve artık evden çıkma zamanı geldi.Bizden çok çocukları sevindiren güzel havaları, spor yaparak değerlendirmekten daha iyisi var mı?

Çocukların ev içindeki hareketleri kışın oldukça kısıtlıydı.Alt komşu rahatsız olmasın diye koşmasına bile izin vermedik belki.Aslında koşmak, çocukların temel ihtiyaçlarından biri.Aylarca koşmayan çocukların koşmayı unuttuklarına bile şahit oldum.Bu durumda koşmayı yeniden öğreninceye kadar birkaç kere düşmeleri kaçınılmaz oluyor.Öyleyse ne yapacağız?Çocuklarımızın bol bol koşmalarına izin vereceğiz. ;)

Spor yapan çocukların kan dolaşımı hızlanıyor.Beyinlerine daha çok kan pompalandığı için beyin fonksiyonları çok daha iyi çalışıyor.Boşuna denmemiş "Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur." sözü.
Spor çocuklara kendilerini daha iyi tanımayı öğretiyor ve sosyalleşmelerine yardımcı oluyor.Hatta spor yapan çocukların, spor yapmayanlara göre çok daha mutlu olduklarını düşünüyorum.Hareket hepimize mutluluk verir.Hareket ettikçe, kendimizi daha iyi hissederiz.

Kızımla geçtiğimiz hafta sonu badminton oynadık.Topa üst üste en fazla 6 kere vurabildik.Buna rağmen kızımın mutluluğu, birlikte vakit geçirerek spor yapıyor olmamız, tek bir oyunla ne kadar çok şey kazandığımızın açık göstergesiydi.
Sadece raketi sallayıp topa vurmak için değil, sık sık gidip yere düşen topu almak için bile bacak,sırt ve kol kaslarımızı çalıştırdığımızı fark ettim.Dışarıdan basit göründüğüne bakmayın.Ertesi güne vücudunuzdaki hangi kasların en çok çalıştığını zaten anlayacaksınız. :)

Oyunu oynarken "Acaba kaç yaş üzeri için uygundur?" diye düşündüm.Oyundan hemen sonra çocukların yaşlarına göre hangi sporu yapabildiği konusunda bir araştırma yaptım.Çocukların yaşlarına göre spor faaliyetlerini şöyle sıralamışlar:

  2-3 yaş: Koşma, yakalama ve zıplama gibi temel hareketleri yapabiliyorlar. Dolayısıyla bunları içeren bahçede koşma, yürüme, dans etme, suda gözetim altında oynama ve   deneyimli kişiler eşliğinde   jimnastik eğitimi olabilir.

 4-6 yaş: Dans, yüzme, jimnastik,  ip atlama ve üç tekerlekli bisiklete  binmek gibi sporlar ideal. 

     7-10 yaş: Jimnastik, yüzme, futbol, basketbol, voleybol, hentbol, bisiklet, tenis ve yüzme gibi sporlarla ilgili temel eğitime yönlendirebilirsiniz.
   
    10 yaş sonrası: Önceki yaşlarda başladıkları sporları daha organize olarak yapmaya devam ederken, atletizm, okçuluk, güreş ve küreğe başlayabilirler. Birkaç yıl sonraysa güç gerektiren boks,   tekvando ve karateye geçebilirler.

Uyarı: Çocukların vücut gelişimleri tamamlanıncaya kadar ağırlık kaldırarak spor yapmasına kesinlikle izin vermeyin! 

Bunu, sevgili pilates hocamdan öğrendim.Lütfen dikkat edelim.
Ağırlık kaldırarak spor yapan çocuklarda, uzamakta olan gövde,kol ve bacaklar, tam tersi bir güçle geriye bastırılmış olur.Dolayısıyla kemik gelişimi yavaşlar.Bu yüzden çocukların, vücut gelişimlerini tamamlayıncaya kadar ağırlık kaldırarak spor yapmaları sakıncalıdır.

Sağlıklı ve mutlu çocuklar yetiştirmek dileğiyle.
Sevgiyle kalın.

22 Nisan 2015 Çarşamba

Sokakta Oynayan Çocuklar


Dün akşamüstü marketten dönüyordum.
Çocuk parkının yanındaki sokağın tam ortasında bir karton kutu gördüm.
Yaklaştıkça kutunun kapağının hareket ettiğini fark ettim.

İçinden 2 yaşlarında bir çocuk kafasını çıkardı.
Sonra tekrar kutunun içine saklanıp kapağı kapattı.
Gördüğümü algılamam birkaç saniye sürdü.
Etrafta hiç yetişkin yoktu.
Daha büyük üç çocuk başka bir kutuyu kafalarına geçirmiş koşturuyorlardı.
O anda bir araba o yola dönse, kutuyu fark etmeden üstünden geçebilirdi!



Elimdeki torbaların ağırlığına rağmen çocukların yanına kadar yürüdüm.
Büyük olanlara kutunun içindekinin kimin çocuğu olduğunu sordum.
İçlerinden bir oğlan çocuğu kutuya doğru yöneldi.
Araba gelirse çarpabileceğini, kutuyu kaldırıma çıkarırsa daha güvenli olacağını söyledim.
Neyse ki çocuk hemen kutuyu ve sanırım kardeşi olan çocuğu kaldırıma çıkardı.


Akşam haberlerinde kutunun içinde oynayan iki çocuğun üstünden kamyon geçtiği haberini duyunca tüylerim diken diken oldu.
Haberin nerede geçtiğine baktım hemen.
Bizim mahallede değilmiş.Hatta başka bir şehirde.
Kutunun içindeki çocuklardan birinin bacağı, üstünden kamyon geçmesi sonucu ezilmiş.
Site bekçisini suçluyorlarmış.
Olmuş bitmiş artık.Kimin suçlu olduğu önemli mi?


Çocuklarınıza sokakta oynarken nelere dikkat etmeleri gerektiğini çok iyi anlatın lütfen.
Hatta gözünüz çocukların üstünde olsun.Onların yakınında olun.
Başlarına bir şey geldikten sonra kimi suçlarsanız suçlayın geri dönüşü olmayacak.

20 Nisan 2015 Pazartesi

Önyargısız Çocuklar Yetiştirmek Mümkün mü?



Salaş kıyafetlerle, makyajsız halimle girdiğim bir mağazada çok fazla ilgi görmemiştim.Başka bir gün aynı mağazaya topuklu çizmelerim, şık paltom ve çantamla, makyajlı olarak girdiğimde, mağaza yöneticisi olan bayanın yanıma kadar gelip benimle özel olarak ilgilenmesine şahit oldum.
Nasrettin Hoca'nın "Ye kürküm ye" fıkrasını hatırlayarak güldüm bir süre. :)
Eminim herkesin yaşadığı buna benzer bir olay vardır.

 İnsanlara, etiketlerine veya dış görünümlerine göre değer yükleyen bir toplumda yaşıyoruz.

 Metroda yolculuk yaparken bir kızın fotoğrafını çekip yayınlamasıyla kısa zamanda tüm medyanın dikkatini üstüne çeken çocuğu çoğunuz görmüşsünüzdür.Ayağında terlikler vardı ve kitap okuyordu.
Fotoğrafını çeken kız, çocuğu hiç tanımadığı halde önyargısına güvenerek, onu aşağılayan bir yazı yazmış fotoğrafın altına.
Çocuk ise bu fotoğrafı görüp kendi sayfasında paylaşmış.Görüntüsünden utanmadığını, asıl önemli olanın insanlık olduğunu yazmış:

Çocuğumuzun yanında, insanların dış görünümleriyle ilgili konuşurken kurduğumuz cümlelere dikkat edelim.Şimdiye kadar bu konuda söylediklerimizi de bir düşünelim.Çocuğumuz, insanlara dış görünümlerine göre ayrıcalıklı davranıyor veya onları yadırgıyor mu? Çocuğumuzu gözlemleyelim.
Biz öğretmemiş olabiliriz.Arkadaşlarından da önyargılı davranışlar öğrenebilir.Bu durumu fark ederek düzeltmek yine bize düşüyor.

Örneğin sınıfta bir çocuk gözlük takıyor diye diğer çocuklar onunla alay ediyor olabilir.Sizin çocuğunuz da diğerleri gibi o çocukla alay ediyorsa, çocuğunuzun kendini gözlüklü arkadaşının yerine koymasına yardımcı olun.Ona "Senin de gözlerin bozulabilir ve daha iyi görebilmek için gözlük takmak zorunda kalabilirsin.Gözlük taktığın için arkadaşların seninle alay etse nasıl hissederdin?" diye sorarak, alay ettiği arkadaşıyla empati kurmasını sağlayabilirsiniz.
Ailesinin yeterince parası olmadığı için iyi giyinemeyen çocukları anlaması için de aynı yöntemle çocuğunuzu yönlendirebilirsiniz.

Hiç kimse mesleği, ünvanı, etiketi veya dış görünümü yüzünden aşağılanmayı hak etmiyor!

Meslek gruplarından bazıları toplum tarafından oldukça yüksek puan alıyor.Öyle ki o meslek gruplarından olan kişilerden bahsederken, ünvanının başına "Koskoca" kelimesi bile ekleniyor ve bu ön eki alan meslek grupları adeta ulaşılmaz bir yere yükseltiliyor.Sanki onlar hatasız ve diğer meslek gruplarından olan kişilerle aralarında uçurumlar var.

Örneğin; "Koskoca Profesör Doktor."
Profesör ünvanına sahip olan herkes üstün özelliklere sahip, bilge insanlar mıdır acaba?Aile içinde hiç sorunları olmayıp eşleri ve çocuklarıyla hiç kavga etmezler mi peki?Hiç hata yapmazlar mı?

Diğer koskoca meslek ünvanlarını da bir düşünelim;
Koskoca Dekan,
Avukat,
Doktor,
Bakan,
Fabrikatör,
Mühendis,
..............

Bu meslek ünvanları ve benzer ünvanlara sahip olanların ortak özelliği maddi güçlerinin, asgari ücretle veya yevmiye ile çalışanlardan çok daha fazla olması.Birçok ebeveynin hayali ise çocuklarının bu meslek gruplarından birini seçmesi.Seçsin tabii ki.Bunda bir sakınca yok.

Peki ileride bir şirketin yöneticisi konumunda olan çocuğunuz sizce diğer çalışanlara nasıl davranacak?Onları insan yerine koyup hal hatır soracak mı , yoksa onlara hep tepeden bakarak emirler yağdıran, onları her fırsatta aşağılayan ve ezen bir yönetici mi olacak?

Çocuklarımıza meslek gruplarını nasıl anlattığımıza odaklanalım.
Çocuğunuz çöpçü olmak istediğini söyledi (ki birçok küçük erkek çocuğuna büyülü gelen bir meslektir.); ona ne söylersiniz?
Sürekli pis bir kokunun dibinde yapılan pis bir iş olduğunu söyleyerek, bu kararından cayması için onu ikna etmeye mi çalışırsınız;
Yoksa bu mesleği seçmesinin nedenlerini sorarak,sohbetin arasında çöpçülere olan ihtiyacımızdan ve ne kadar önemli bir iş yaptıklarından mı?

Önyargısız çocuklar yetiştirmek istiyorsak, önce biz önyargılarımızdan kurtulacağız!

Çöpçüler olmasa, pis kokan sokaklarda yaşardık.
İşçiler olmasa, mühendisler işsiz kalırdı.
O meslek grubu olmasaydı ne olurdu diye her meslek grubu için düşünün.
Çocuğunuzla meslekler hakkında konuşurken bunlardan bahsedin.Çünkü toplum olarak her meslek grubundan insana ihtiyacımız var.

Mesleği, giyim tarzı ne olursa olsun, her insan değerlidir.
İnsana, insan olduğu için değer veren, önyargısız bir nesil yetiştirmek dileğiyle.
Sevgiyle kalın.

Eda S.





17 Nisan 2015 Cuma

Angry Birds Magnetleri


Kızgın kuşlar artık buz dolabımızın kapağında.

Nasıl yaptım?

Aşağıdaki adresten 3 sayfalık çıktı aldım.Elimde birikmiş olan reklam magnetlerinin üstlerindeki naylon katı soydum.Çıkartırken resimleriyle birlikte çıkıyorlar.
Çıktılardan kestiğim her parçayı magnetlerin üstlerine yapıştırarak etrafını tekrar kestim.
Dolap kapağına takıp çıkarırken yırtılmasın diye bazılarının ön yüzünü şeffaf bantla kapladım.

Çok iş diye düşünenler direkt magnet üzerine çıktı almanın bir yolunu arayabilirler.Çıktıları aldığım sayfanın sahibi öyle yapmış.

Sevgiyle kalın.


14 Nisan 2015 Salı

Salata Kurutucu İle Sanat




Salata kurutucu ile farklı bir sanat çalışması yaptık.Sanırım çocuklar için en eğlenceli kısmı kurutucuyu çevirerek döndürmekti.Döndürerek eğlenirken, bir yandan da kağıdın üzerindeki boyalara ne olacağını merak ettiler.

Hazırlıklar ve Yapılışı:

1. Salata kurutucusunun içine bir gazete sayfası yerleştirdim.
2. Gazetenin dışarıya taşan uçlarını kestim.
3. Kurutucunun içindeki süzgeci bir kağıdın üstüne koyarak etrafını çizdim.
4. Çizdiğim daireyi kestim.
5. Kurutucunun içine önce gazeteyi, sonra kağıdı yerleştirdim.


6. Kağıda farklı renklerde boyalar damlattık.(Akrilik boyayı az miktarda sulandırarak bu iş için en uygun boyayı hazırlayabilirsiniz.Sulu boya veya diğer akıcı boyaları da sulandırarak kullanabilirsiniz.)


Kurutucunun kapağını kapattık ve boyaları kurutmak için hızlı hızlı çevirdik.


İşte sonuç! ;)

Eğlenceli sanat çalışmaları dilerim.
Sevgiyle kalın.


Baymax Kuklaları


Eskiden maşa raptiyelerle kartondan kuklalar yapardık.Artık bu tarz pek tutulmuyor sanırım.Çünkü maşa raptiyeleri çok zor buldum.
Oğlum bu Baymax kuklalara bayıldı!
Sadece iplerini çekerek değil, çoğunlukla birbirleriyle konuşturarak oynuyor kuklalarını.


Çıktı alıp kalın bir kartona yapıştırdım.Keserek resimli anlatımı uyguladım.
Yapmak isteyenler için çıktı aldığım link:

13 Nisan 2015 Pazartesi

Plastik Bardaktan Telsiz


Yapmayı düşünüp hep ertelediğimiz, basit projelerden biri de plastik bardaktan telsizdi.
Sadece plastik değil, karton bardak veya kutulardan da yapılabiliyor.

Yün ipi (veya benzeri bir ipten) uzunca kestim.İpin iki ucunu bardakların tabanına açtığım deliklerden geçirdim. 
İplerin uçlarına (çekince geriye çıkmayacak şekilde) bardakların iç tarafından düğüm attım.


Önce telsizimiz çalışmadı.Bir bardağı ben tuttum, diğerini de kızım.Kızım bardağın içine konuşurken, ben de elimdeki bardağı kulağıma dayadım.Hiç ses gelmiyordu.

Aramızdaki mesafeyi açarak ipi iyice gerdik.İşte olmuştu!Telsizimiz çalışıyordu!
Ben bile sevindim telsizimizin çalışmasına. :)
Çocuklar gün boyu aralarında telsizle haberleştiler.

Eğlenceli oyunlar dilerim.
Sevgiyle kalın.

3 Nisan 2015 Cuma

Florürün Zararlarını Bilmek Hepimizin Hakkı


Florürün zararları hakkında küçük bir araştırma yaptım.
Diş macunlarının üzerinde yutulmaması gerektiği yazıyor.İçeriğindeki florür yüzünden bu uyarıyı yapmak zorundalar.
Tamam yutmuyor, tükürüyoruz ama sindirim ağızda başlamıyor mu?O halde yutmamamız gereken zararlı maddeyi vücudumuz, diş macununu ağzımızda tuttuğumuz sürece emerek depoluyor demektir.

Üstelik florür sadece diş macunlarında değil çeşme suyu veya florürlü su ile hazırlanan içecek ve hazır gıdalarda da bulunuyor.Demek ki midemize de iniyor.
Yapılan deney ve araştırmalara göre florür vücudumuzda biriktikçe çeşitli rahatsızlıklara sebebiyet veriyor.
Vücudumuzda en başta ağız yoluyla emilerek depolanan florürün zararlarını bilmek hepimizin hakkı!

Florür vücudumuzda ilk olarak epifiz bezi (pineal gland) tarafından depolanıyor.
Epifiz bezi, vücut ritmlerimizi korumamız için ihtiyacımız olan melatonin hormonunu salgılıyor.
3.Göz olarak da adlandırılan epifiz bezi, farkındalığımızın artmasında büyük rol oynuyor.

Yapılan bir çok araştırmaya göre florür, epifiz bezinin esnekliğini kaybetmesine sebep oluyor.Merkezi sinir sistemine zarar vererek, algıda yavaşlama, karar vermekte zorlanma,davranış değişiklikleri ve ileri safhada alzheimer gibi rahatsızlıklara yol açıyor.

Çocuklarda fazla florür alımı, epifiz bezinin gelişimini yavaşlatıyor ve bezin çalışmasını tamamen durdurabiliyor.
Çocuklar ile yapılan testlerde, florürlü su tüketen çocukların IQ seviyesi, florürsüz su tüketen çocuklardan daha düşük çıkıyor.


Epifiz bezi vücudumuzun birçok organının düzenli çalışmasını sağlıyor.Bu bezin çalışmaması ve vücudun diğer bölgelerinde florürün birikmesi, kısırlığa, erken adet görmeye, böbrek yetmezliğine, troid, pankreas ve hipofiz bezinin çalışmalarında aksamalara, romatizma ve kemik erimesine yol açabiliyor.

Florürü hayatımızdan çıkarmak için neler yapabiliriz?

Florürsüz diş macunlarını kullanmayı tercih edebiliriz.
Çeşme suyunu yemeklerde kullanmayarak, ambalajlı su, içecekler, sakız ve hazır gıdaların florür(sodyum fluorid) içerip içermediğini okuyup kontrol ederek de vücudumuza aldığımız florürü minimuma indirebiliriz.

Birçok ülkede bilimsel olarak zararlı olduğu kanıtlanmış, hatta bazı ülkelerde suya katılması yasaklanmış olan florür, neden hala tamamen yasaklanmıyor diye düşünmeden edemiyorum...

Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak için aşağıdaki linkleri inceleyebilir, google vb.  arama motorunda "florür" ve "epifiz bezi" hakkında geniş çapta araştırma yapabilirsiniz.